Gün ayın hangi gününe
Yıl hangi yıla bilmiyorum
Ama biliyorum tutamam zamanı
Ne yaparsam yapayım ilerleyip gidecek
Ama o da beni tutamaz, ben de ilerleyip gidiyorum
Bakmayın ilerleyip gidiyorum dediğime; çok bir şey değişmedi bende
Büyüdüm sadece biraz daha
Sesim kalınlaştı
Yüz hatlarım bir çocuktan aldığı çizgileri bir erkeğe bıraktı
Uçurtmam yok artık
Komşu teyzeler ağaçlarından meyve çaldık diye kızmıyor, çalmıyoruz çünkü
Tangır tungur ses çıkaran bir tornetimiz de yok artık
Zaman tutamadı beni anlayacağınız
Neyim var neyim yoksa bıraktım yürüdüm
Galiba biraz
hüzünlüyüm son zamanlarda, hangi kapıyı açsam karşımda ağlamaklı bir çocuk var.
İnce sesiyle, şirin yüzüyle bir elinde uçurtması diğerinde komşu teyzelerden
çaldığı meyvelerle tangır tungur ses çıkaran tornetine koşan; koşarken beni
görüp gözleri dolan bir çocuk var her yerde. Sus ağlama bir de sen başlama
diyorum, sen çoktan başladın diyor bacak kadar boyuna bakmadan!
Biliyorum
uzaklardayım ya ondan tüm bu hüzünlü hallerim yoksa hüzünlenecek adam mıyım ben
! Hem hüzün dediğin nedir ki bir anda gelip gitmez mi insana? Zaten cümlenin
gidişatı öyle ''hüzünlüyüm bu aralar'' önceden hüzün yoktu sonra da olmayacak
demek değil midir bu ?
Kimisi en
çok mutsuz olmaktan korkar. Erteler bu yüzden bir çok şeyi ya mutsuz olursam
diye. Mutsuz olmakla hüzünlü olmak farklı şey. Ben de en çok hüzünlü olmaktan
korkuyorum. Korktuğum başıma geliyor her seferinde. İnsan az biraz hüzne
meyletmesin hemen radyoda en hüzünlü şarkı çalar, rüzgâr esmeye başlar hava
soğur, yağmur çiseler ince ince, sanki hepsi birlik olmuş senin hafif yüzünün
asılmasını bekler gibi. Sonra işte çocukluğum geliyor aklıma şen şakrak oradan
oraya koşup güldüğümüz çocukluğum. Sonra bir de onu kaybetmiş olmanın verdiği
hüzün yükleniyor üstüne. Aşık olduğum kızlar gelir aklıma, aşık olmaya cesaret
edemediklerim bir de. Geldi ya bir kere o hüzün herşey gelir aklıma; dünyadaki
hiç görmediğim aç bîtap, öksüz yetim çocuklar mı dersin, cephede savaşan
askerler mi dersin, hastanelerde yatan tanımadığım hastalar mı dersin, bir
ayağı kırılmış topal kediler mi dersin... Akla gelen gelmeyen her şey gelir
işte aklıma.
Öyle işte,
galiba biraz hüzünlüyüm son zamanlarda uzaklardayım ya çocukluğumdan, evimden
barkımdan ondandır diyorum. Bilmiyorum kaç cümle sonra biter, kaç kilometre
sürer bu hüznüm... Ama ben her gün çıkarıp asıyorum hüznümü, kapının
arkasındaki ikide birde yere düşen kırık askıya; eve geldiğimde üstüme almayı
unuturum umuduyla...
İsa Güneruz
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder