18 Mayıs 2012 Cuma

HÜZNÜM

Saat kaça geliyor
Gün ayın hangi gününe
Yıl hangi yıla bilmiyorum
Ama biliyorum tutamam zamanı
Ne yaparsam yapayım ilerleyip gidecek
Ama o da beni tutamaz, ben de ilerleyip gidiyorum
Bakmayın ilerleyip gidiyorum dediğime; çok bir şey değişmedi bende
Büyüdüm sadece biraz daha
Sesim kalınlaştı
Yüz hatlarım bir çocuktan aldığı çizgileri bir erkeğe bıraktı
Uçurtmam yok artık
Komşu teyzeler ağaçlarından meyve çaldık diye kızmıyor, çalmıyoruz çünkü
Tangır tungur ses çıkaran bir tornetimiz de yok artık
Zaman tutamadı beni anlayacağınız
Neyim var neyim yoksa bıraktım yürüdüm

Galiba biraz hüzünlüyüm son zamanlarda, hangi kapıyı açsam karşımda ağlamaklı bir çocuk var. İnce sesiyle, şirin yüzüyle bir elinde uçurtması diğerinde komşu teyzelerden çaldığı meyvelerle tangır tungur ses çıkaran tornetine koşan; koşarken beni görüp gözleri dolan bir çocuk var her yerde. Sus ağlama bir de sen başlama diyorum, sen çoktan başladın diyor bacak kadar boyuna bakmadan!
Biliyorum uzaklardayım ya ondan tüm bu hüzünlü hallerim yoksa hüzünlenecek adam mıyım ben ! Hem hüzün dediğin nedir ki bir anda gelip gitmez mi insana? Zaten cümlenin gidişatı öyle ''hüzünlüyüm bu aralar'' önceden hüzün yoktu sonra da olmayacak demek değil midir bu ?
Kimisi en çok mutsuz olmaktan korkar. Erteler bu yüzden bir çok şeyi ya mutsuz olursam diye. Mutsuz olmakla hüzünlü olmak farklı şey. Ben de en çok hüzünlü olmaktan korkuyorum. Korktuğum başıma geliyor her seferinde. İnsan az biraz hüzne meyletmesin hemen radyoda en hüzünlü şarkı çalar, rüzgâr esmeye başlar hava soğur, yağmur çiseler ince ince, sanki hepsi birlik olmuş senin hafif yüzünün asılmasını bekler gibi. Sonra işte çocukluğum geliyor aklıma şen şakrak oradan oraya koşup güldüğümüz çocukluğum. Sonra bir de onu kaybetmiş olmanın verdiği hüzün yükleniyor üstüne. Aşık olduğum kızlar gelir aklıma, aşık olmaya cesaret edemediklerim bir de. Geldi ya bir kere o hüzün herşey gelir aklıma; dünyadaki hiç görmediğim aç bîtap, öksüz yetim çocuklar mı dersin, cephede savaşan askerler mi dersin, hastanelerde yatan tanımadığım hastalar mı dersin, bir ayağı kırılmış topal kediler mi dersin... Akla gelen gelmeyen her şey gelir işte aklıma.
Öyle işte, galiba biraz hüzünlüyüm son zamanlarda uzaklardayım ya çocukluğumdan, evimden barkımdan ondandır diyorum. Bilmiyorum kaç cümle sonra biter, kaç kilometre sürer bu hüznüm... Ama ben her gün çıkarıp asıyorum hüznümü, kapının arkasındaki ikide birde yere düşen kırık askıya; eve geldiğimde üstüme almayı unuturum umuduyla...
                                                                                                               İsa Güneruz

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder