22 Şubat 2013 Cuma

İKİ SATIRLA

Gönül kırmak olmadı hiçbir zaman gayemiz,

Yegâne arzumuz; yüreklerde yükselsin payemiz.
                                                                               İsa GÜNERUZ

18 Şubat 2013 Pazartesi

YABANCI


Uzun zaman oldu tek satır yazmayalı, bir şeyleri anlatmaya çalışmayalı. Sıkılmışım sanırım süslü cümleler kurmaktan daha doğrusu kurmaya çalışmaktan. Anlattığım özünde hep insanlar ya, sıkılmışım süslü insanlardan. Anladım ki boşa konuşur boşa yazarmışım bunca zamandır.
Ne oldu da bugün birkaç satır, birkaç paragraf daha eklemeye yeltendin zamanın içine derseniz şöyle anlatayım:
Hep derim ki ben yalandan, hileden, riyadan uzakta bir yabancıya anlatmalıyım kendimi, hayatı, var olan ne varsa hepsini. Benim için bir şey yapsın diye değil, öylece dinlesin sonra kalkalım ikimiz de tek kelime söylemeden ters yönlere gidelim. Bir daha görmeyelim birbirimizi. İnsan tanımadığı insana üzülecek kadar eşref-i mahlûkat olmaktan da çıkalı çok oldu ya, üzülmesin bana ya da bir başkasına. Ben bu yabancıyı hep andım hep gelsin hep karşılaşalım istedim, bekledim ama gelmedi...
Şimdi size bir sır vereyim mi? Umudu kestim demeyi hiç sevmem ama tam umudu kesmişken birden, hiç beklenmedik bir anda çıka geldi o yabancı. Hikâye bu ya tam ben anlatmaya başlayacakken yabancı benden daha hızlı davrandı. Ben ona anlatıp ters yöne koşar adım gitmeye niyetlenmişken o anlatmaya başladı. Birden silindi sanki hafızam gitmek istediğim ters yön yok oldu sanki; tek bir yön vardı ve sadece ikimiz vardık...
Anlattı yabancı; gitmekten gitmelerden bahsetti. Hani vardır ya (olmasa ne iyi olur) insafsızca, sebepsiz, yok yere gitmeler, benim dilimin ucundaydı o anlattı. Sonra dedi ki güvenemem ben artık kimseye yapma diyemedim çünkü ben de güvenemiyorum ki kimseye, sahi o demese ben diyecektim ben kimseye güvenemem ki diye. Canım çok yandı benim dedi yabancı; canında yangın dinmeyen birine. Bir sürü şey anlattı, bu neden böyle oldu şunu neden yaptı...bir sürü şey işte. Anlam veremiyordu yabancı, tüm bu olanlara. Bense şaşkındım, hiç tanımadığım bir insanı dinliyor, hak veriyor, davranışlarına, gözlerine hayranlıkla şaşkın şaşkın bakıyordum ve çok daha ilginç olanı o anlattıkça içimde hiç tanımadığım görmediğim birine karşı dağ be dağ kızgınlık büyütüyordum.
Ses tonu daha önce duyduğum herhangi bir tonda değildi. Gözleri bahara ulaşmanın mutluluğunda yemyeşil uçsuz bucaksız bir tarla gibiydi; insanın ben burada ömrümü geçiririm dediği cinsten. Sade bir gülüşü vardı abartısız kahkahasız. Samimiydi. Birileri çok uğraşmış belli ki samimiyetini güvenini sevgisini zedelemeye ama o sarılmış kendine, ayakta ve sağlam duruyordu.
Hoş geldin yabancı, biliyorum belki bana değil bu gelişin ama zamanın içinde var olduğunu gösterdin. Hoş geldin zamanımın içine. Ben birine anlatmayı hayal ederken dinlemekmiş dermanım; öğrendim sayende.
Hoş geldin dermanım…
Hoş geldin gizli yanım…
Yangınım, yananım hoş geldin…
                                                                                                          İsa GÜNERUZ