Ah be kardeşim yetmez o
başındaki ışık insanları aydınlatmaya.
Sen evine üç kuruş
götürmek için yerin bilmem kaç metre altında her gün canınla kumar oynarken
yerin üstündekiler ceplerindeki paradan, üstlerindeki ceketten, bindikleri
arabalardan, oturdukları evlerden utanıp da geçmezler ki yerin dibine...
Sen çizmelerimi
çıkarayım kirlenmesin sedye derken onlar kirli yüreklerini öyle derine
saklamışlar ki çıkaramazlar.
Sen kazanayım da üç
kuruş çoluk çocuk hanım ele güne muhtaç olmasın eksikleri olmasın derken onlar
üç kuruş fazla kazanmak için satarlar senin hayatını. Senin dediğime bakma, benim hayatımı da ötekinin hayatını da satarlar; kendilerine bir şey olmasın
yeter.
Bu coğrafyada en ucuz
olan şey ne bilir misin ağabey senin benim hayatımdan başkası değil. Yaşamak
çok pahalı burada öyle kazandığın parayla çoluk çocuk bakmak ev geçindirmek
kolay değil. Ama hayatın ucuz işte çeker gidersin bakmazlar bile ardından.
Öyle ya bu coğrafyanın
insanları yaşamak için çalışır, çalışırken ölür! Heyhat bu ne acı
çelişkidir!
Şimdi sen öldün ya sanma
ki ben yaşıyorum sanma ki benim gibi düşünenler yaşıyor, öldük ağabey öldük
bekle geliyoruz. Ne der şair bilir misin;
Ölmek değildir ömrümüzün
en feci işi;
Müşkül budur ki ölmeden
evvel ölür kişi...
Siz öldünüz ya hani
ağabey biz dünyada ölmeden evvel öldük. Ölümden de feci; öldük.
Tedbir almak bedel
ödemekten daha mı pahalı?
Hangi mülk daha değerli
babasız kalan bir çocuğun gözyaşından?
Ne kadar da kolay değil
mi şu kadar insan öldü demek.
Ya onların çocukları
anaları babaları eşleri gidene mi yansınlar kalana mı?
Ne anlamı var ki söylenen
sözlerin?
Tarih 13 Mayıs 2014
Salı.
Yazılsın tarihin
sayfalarına büyük puntolarla en kara harflerle;
Yandı yüreğimiz Soma'da
Bir büyük yangınla...
İsa
GÜNERUZ