14 Mayıs 2014 Çarşamba

SOMA'YA AĞIT

Beyhude söylenen tüm sözler, yarıya indirilen bayraklar, dökülen gözyaşları... 
Ah be kardeşim yetmez o başındaki ışık insanları aydınlatmaya. 
Sen evine üç kuruş götürmek için yerin bilmem kaç metre altında her gün canınla kumar oynarken yerin üstündekiler ceplerindeki paradan, üstlerindeki ceketten, bindikleri arabalardan, oturdukları evlerden utanıp da geçmezler ki yerin dibine...
Sen çizmelerimi çıkarayım kirlenmesin sedye derken onlar kirli yüreklerini öyle derine saklamışlar ki çıkaramazlar.
Sen kazanayım da üç kuruş çoluk çocuk hanım ele güne muhtaç olmasın eksikleri olmasın derken onlar üç kuruş fazla kazanmak için satarlar senin hayatını. Senin dediğime bakma, benim hayatımı da ötekinin hayatını da satarlar; kendilerine bir şey olmasın yeter.
Bu coğrafyada en ucuz olan şey ne bilir misin ağabey senin benim hayatımdan başkası değil. Yaşamak çok pahalı burada öyle kazandığın parayla çoluk çocuk bakmak ev geçindirmek kolay değil. Ama hayatın ucuz işte çeker gidersin bakmazlar bile ardından.
Öyle ya bu coğrafyanın insanları yaşamak için çalışır, çalışırken ölür! Heyhat bu ne acı çelişkidir! 
Şimdi sen öldün ya sanma ki ben yaşıyorum sanma ki benim gibi düşünenler yaşıyor, öldük ağabey öldük bekle geliyoruz. Ne der şair bilir misin;
Ölmek değildir ömrümüzün en feci işi;
Müşkül budur ki ölmeden evvel ölür kişi...
Siz öldünüz ya hani ağabey biz dünyada ölmeden evvel öldük. Ölümden de feci; öldük.
Tedbir almak bedel ödemekten daha mı pahalı?
Hangi mülk daha değerli babasız kalan bir çocuğun gözyaşından?
Ne kadar da kolay değil mi şu kadar insan öldü demek.
Ya onların çocukları anaları babaları eşleri gidene mi yansınlar kalana mı?
Ne anlamı var ki söylenen sözlerin?
Tarih 13 Mayıs 2014 Salı.
Yazılsın tarihin sayfalarına büyük puntolarla en kara harflerle;
Yandı yüreğimiz Soma'da
Bir büyük yangınla...
                                                                                         İsa GÜNERUZ