Sahip
olduğumuzu bildiğimiz birçok şey var bir de sahip olup da farkında olmadığımız
şeyler. Bu ikisinin ise tek bir ortak yanı var o da sahip olduğumuz her şeyin
kıymetini kaybettiğimizde anlamamız.
Karnımız
tokken yemeğin kıymetini, hüznümüz yokken mutluluğun kıymetini, dostumuz varken
dostun kıymetini bilmeyiz. Ta ki ne
zaman olmazlar yahut noksan olurlar veya onlara ihtiyaç duyarız işte o zaman
anlarız kıymetlerini. Dilerim ki
kıymetini anladığımız şeyler biz anladığımızda yine yanıbaşımızda olsunlar.
Eğer olmazlarsa bizlerden her seferinde bir parça alıp, büyütür bizi yok
saydıklarımız.
Yaşımızdan,
fikrimizden anlık isteklerimiz yüzünden fevri davranırız kimi zaman. O anın
verdiği kızgınlıkla çevremizde kim varsa pervasızca üzer bir adım sonrasını
düşünmeyiz bazen. Sonra bir gün anlarız ki hiçbir şey anneden babadan dosttan
öte değildir hayatta. Sonra bir gün anlarız ki biz tabağımızdaki yemeği
beğenmezken dünyada onca aç bîtap insan vardır. Sonra bir gün anlarız ki
aslında mutlu olmadıktan sonra dostlarımızla olmadıktan sonra hiçbir kıymeti
yoktur tek başına sahip olduklarımızın yahut olmak istediklerimizin.
İnsanız
işte kışın soğuktan yazın sıcaktan şikâyet eder dururuz. Var olanı, var olduğu zaman acısıyla tatlısıyla sevip
sahip çıkmamız gerektiğini her seferinde unuturuz. Oysa elimizdekileri henüz
kaybetmeden, elimizdekiler gitmeden, biz geriden bakan olmadan sıkı sıkıya
sarılmalı, ona kendimizden bir şeyler katmalıyız.
Hani
diyorum yağmur yağmadan üstümüzdeki çatının, hava soğumadan sıcak evimizin,
göçmeden bu dünyadan sevdiklerimizin kıymetini bilsek olmaz mı?
İsa Güneruz