Hep edecek bir
kelam olmadığında sarıldım kaleme. O da neden diye sormadı ne zaman elime alsam
yazdı bir şeyler.
Kimseye
anlatamadığım ve dahi kendime anlatamadığım şeylerle mücadelem. Bir büyük
boşluk ki, sığmaz hiçbir boyutta hiçbir kâğıda.
Gökyüzüne yazdım bu yüzden, hayalimdeki denizlere yazdım; henüz hiç
yelken açılmamış denizlere, kimsenin bilmediği asla bilemeyeceği denizlere.
Kimin derdi
kime büyük ki? Büyük olduğunu görsen bile ne kadar hissedebilirsin ki? Her dert
kiracısı olduğu yüreğe devasa. Boğuştum durdum devasa dertlere deva bulmak
için… Buldun mu diye sormayın bulunmaz o. İkiyüzlüdür deva ya da ne bileyim
kötü, hayali bir kahraman gibi, tam buldum derken değişiverir kılığı kıyafeti.
Sonra anladım ki tek deva vardı lakin herkeste her şeyde farklı vücut
buluyordu. Göz gibi kulak gibi herkeste ama hep farklı. Onu bulmaya çalışırken
kendimi kaybettim. Hayatımda yaptığım en iyi işti bu. Zaten çok yetenek de
gerektirmiyordu…
Kimsenin görmediği gözyaşlarım var benim;
devaya akıttığım. Beyaz saç tellerim var; hüzne ayna. Bedenime ağır gelen bir
beynim ve bir kalbim var benim; bir boşlukta milyonlar barındıran. Çıldırtan
sesler çıkaran düşüncelerim var benim; susturamadığım. Kelimelerim var; yazmaya
korktuğum. Deva yüzünden hepsi ve daha nicesi; arayıp bulup kaybettiğim deva
yüzünden. Herkes derdine deva ararken deva mahvetti beni. Deva.
Gitmek
istedim ben ama bırakamadım birilerini. Onlar beni tutuyor muydu bilmiyorum ama
ben bırakamadım onları. Gitmek derken başka bir şehir, başka bir ülke, başka
bir şey gelmesin aklınıza, ölüm gelmesin aklınıza. Hiçbir yer yok ki bir adım
önündeyken aradığım deva da benimle gelmesin. Ben deva’yı arıyordum o hep bir
adım arkamdaydı dönüp tutamıyordum. Oturup ağlıyordum kimse görmüyordu, kimse
duymuyordu ama ben görmeyenleri duymayanları bırakamıyordum. Kısır bir döngüydü
sanki ben deva’yı arıyordum o arkamdan geliyordu. Ne ben hızlanabiliyordum onu
yakalamak için ne de o yavaşlıyordu ona ulaşabilmem için. Belki de
yakaladığımda kılığının değişeceğini bildiğim içindi ulaşamamam, bilmiyorum.
Uzaktayım
sanki. Elimin fikrimin gözlerimin yetişemeyeceği kadar uzaktayım. Dur gitme
dediğimde önüne geçip durduramayacak kadar uzaktayım. Gitme dediğim halde
gittiğinde üzülmekten kalbime bir çukur açılacak kadar uzaktayım. Kalbime uzağım
sanki açılan çukuru dolduramayacak kadar uzakta. Uzağım sanki kendime. Sanki
deva içimin en uzak yerinde. Beynimde tüm bu düşünceler dolaşıp dururken birden
içimi bir umut kaplıyor belki diyorum belki sensin deva. Sonra yine o büyük
boşluk kâğıtlara sığmayan o büyük boşluk kaplıyor her yanı. Gözlerim kan çanağı
donakalıyorum. Ben yokum ortada deva yok. Bir ceset var ortada kimse tanımıyor.
Bakakalıyorum. Kelimeler tükenmiş. Kapı ardına kadar açık ne giren var ne
çıkan. Deva kılık değiştirmiş ben değilmişim deva, kimse değilmiş.
Gel diyorum
devaya; zulüm altındayken yardım bekleyen gibi, gel diyorum savaş çocuklarının
barışa seslendiği gibi, gel diyorum umutlu yarına ama hiçbiri olmuyor işte.
Kapı açık ardına kadar gel diyorum; ne giren var ne çıkan. Kalbim parçalanıyor
göğsümün içinde, kanlar akıyor ağzımdan. Yere düşen bir adam görüyorum
oturduğum yerde, ağzı yüzü kan içinde. Söküp atıyor kalbini yürüyüp gidiyor.
Dur diyemiyorum, gel diyemiyorum, neden diyemiyorum. Soramıyorum ona, deva
nerede diyemiyorum. Korkuyorum ya biliyorsa devanın nerede olduğunu diye. Ben
bunları düşünürken o çoktan kaybolmuş oluyor gözden, dün gibi. İşte her arkama
dönüp uzanmaya çalıştığımda devaya bunu yaşıyorum. Belki de bunu yaşamaktan
korkup dönüp uzanamıyorum. Koşup bir kâğıt kalem alıyorum elime yazamıyorum.
Sonra kaybolmuşluğum geliyor aklıma, kaybolmuşluğum… Yaptığım en iyi iş hani,
deva’yı ararken kendimi kaybetmişliğim…
Ellerim çok
küçük benim uzanıp tutamıyorum geleceğimi uzanıp tutamıyorum deva’yı. Ah deva
ne olurdu herkese sevdikleri şekle bürünüp gittiğin gibi gelseydin bana da.
Gelseydin çekip alsaydın taşın altından yüreğimi. Arkamda değil yanımda
olsaydın kanatmasaydın beni bu kadar olmaz mıydı? Neden deva neden bu beynime
yüklediğin yük? Gülüşlerim deva gülüşlerim kendime bile sahte…
İsa GÜNERUZ