Son ayrılışın acı ve
tatlı intibalarından kendimi bir türlü kurtaramıyordum. Ona gitmek, onu bir
daha görmek, bir daha öpmek bilvesile tedricen unutmaya ve unutturmaya alışmak
istiyorum. Kalbim onunla birlikte kalmış gibiydim. Ne yazık ki onun delice iştiyaklarla
beklediği devamlı vuslatın müjdesini götüremiyordum. Sözüm ona beni her şeyimle
beğendiğini söyleyen ve bekli de seven Habibe’ye telefon etmeye çalışmış
muvaffak olamamıştım. Eğer Nahide olmasaydı Habibe beni sevebilecek miydi
bilmiyorum. Mutlak bir şey varsa ben onu ihtimal ki sevebilir fakat
evlenmezdim. İster o beni beğenmiş ve isterse aşık olmuş olsun ona daima bir
abla nazarı ile bakmaya alıştım artık. Onu sevmek veya sevmemek düşünmeye bile
değmez. Bununla beraber o kendi kalbinin ilahesidir. Kendisinin hissettiğini
yine kendisi bilsin. Şayet Nahide olmasaydı ve Habibe de daha genç ve güzel
olsaydı ve münasebetlerimizde yine böyle başlayıp böyle devam etseydi onu
sevebilir ve hatta memnuniyetle evlenebilirdim. Şu var ki o da o zaman beni
beğenir hakkımda iyi düşünür benimle evlenir miydi bilmem.
Habibe beni hangi
gözlerle görürse görsün isterse bana hoş geldin demeyişi bir kıskançlık eseri
olsun. İsterse Nahide ile sevgimizi çekemesin. Her şeye rağmen yine Nahide’ye
gitmek istiyordum. Bu özleyiş ve istek güvendiğim irademin zafiyetinden değil,
onu maksatsız sevdiğimden ileri geliyordu. Kırılan ümitlerin verdiği azabı
paylaşmak böylece yokluğumu karmaşık zihin yolları ile ona hissettirmek yegâne
hedefimdi. Nihayet gitmeye karar verdim.
Evlerine vardığımda
Cavide Akman hemen çıkmış gidiyordu. Suzan da Nahide ile oturuyordu. Yüzündeki
gamzeli mana beni gördüğüne hayretlerle sevindiğini gösteriyordu. Her ikisinde
de sabahın perişanlığı vardı. Suzan gitti: yalnızdık beyhude saatler geçti…
Yumuşak yatağında sadece kalplerimiz birleşerek yatmış, mevzun bacaklarını
açmış her yerinden kanarcasına öpüyordum. Ne garip tesadüftür ki Uğur gelmiş
belki mukadderatımızı değiştirecek o mesut lahza da garı saadetle ve heyecanla
bitmişti. Biraz sonra o, pazara gitti. Fakat ben hala ayrılamıyordum.
‘’Rafael’’ romanının başlangıç sahifesine ‘’benden Nahide’ye sönmeyen
sevgilerle’’ ibaresini yazıp kendisine bıraktım. Tatmin olunmayan arzularla
radyoyu açıp Nahide’nin hülyalarına dalmak amacı ile karyolasına uzandım. Onu niye
bekliyordum bilmiyorum. Bana ne yapmıştı ki şiddetle bağlanmıştım. Tatlı
hayallerle uyumuştum. Cavide ile Suzan gelip görmüş yolda karşılaşınca
Nahide’ye müjdelemişlerdi. Nahide hiç ummadığı bu durum karşısında beni
uyandırırken kadınlığın bütün işve ve tebessümü ile üstüme eğilmiş gülüyordu.
Çok neşeli ve mesuttu.
Onun kucak dolu
sevgileri arasında kalkıp saçlarını taradım. ‘’uzak bir gelecekte de olsa bana
döner misin?’’ dedi. ‘’ümit etmemen senin için iyi olacak zira ümitlerin
ümitsizlikle neticelenebilir.’’ demiştim. Neşesi gitmiş, yüzünü, saçlarını
yeniden teessür ve göz yaşları kaplamıştı. Holde yemek yedik Uğur’u gönderecek
yalnız kalacaktık. Gerçi yalnız kalış gayesizdi. Fakat mel’un şeytan
talihsizliği davet etmiş beklenmedik yer ve zamanda annesi çıkıp gelmişti. Daha
önce annesi ile vedalaştığımız için çok ayıp oldu. Laf olsun diye biraz
konuştuk. Artık her şey bitmiş demekti. İkinci fırsat da böylece elden çıkmış
Allah’a ısmarladık demeye mecbur bırakılmıştık.
………………………….
28 Temmuz 1950 tarihli
mektup ile devam edecek