24 Temmuz 2012 Salı

BİR TEĞMENİN AŞK HİKAYESİ 3 - (23 Temmuz 1950)


Heyecanla beklediğim dakikalar yaklaştıkça kendimi hür ve mesut addediyordum. Nihayet randevu saat ve yerinde buluşmuş Çankaya derelerine kol kola sahih ve emin adımlarla şakalaşarak ilerlemiştik. Onun hülyası ile geçirdiğim dakikalar gelip çatmıştı. Onu çok şuh ve güzel görmüştüm. Sevinçli ve müşfikti. Ağaçların gölgesinde mendilleri sermiş oturmuştuk. Bir aralık yanıma yakınıma oturarak kucağıma atılmış hıçkıra hıçkıra ağlamıştı. Ellerimin üzerine damlayan gözyaşları kalbimden kanayan bir damla gibi yüreğimi sızlatıyordu. Tabi ki ben ona iştirak ederek ağlayamazdım. Ah keşke ağlayabilsem de onun matemi ile ferahlanabilseydim. Tanrım, beni affet. Zira onun gözyaşlarına yegâne sebep ben oluyorum. Onun bütün mevcudiyeti ile ruhu ve benliği ile beni sevdiğini ve bağlandığını biliyorum. O, nasıl ki benim günlük hayatıma girmiş her saniye nasıl ki hülyalarımın kahramanıdır, ben de onun her neşe ve kederinde olduğumu biliyorum…  Onunla ne tatlı ve sıcak öpüşmüş, alevden saçlarını okşamış ne muhabbet dolu gözler ve özleyişlerle haspihal etmiştik. Öyle güzel öyle şiir ve müzik gibi konuşmuştu ki onun her kelimesini yine onun yanında kendi kendime tekrarlamak ihtiyacını duyuyordum.
Artık benden ümidini kesmiş kanatsız kuşlar gibi arzu ve merhametime sığınmak istiyordu. Hasta imiş. İstirahat almış, Cavide Akman’la yalnızmış. Hep beni anlatır benim hasretimle avunuyormuş. Benimle evlenmezse verem olacakmış. Benim kendisini hasta ve halsiz yatağında ziyaret etmemi istiyormuş. Bu ne cinnet Allahım. Ne hataların mesnedi oluyorum. Of! Yeter artık onun acısı benim de acım oluyor. Niçin onu sevdim? Beni niçin ona sevdirdin?
Nihayet o son ve mahut dakika geldi. İşte son olarak elini bana uzatıyor. Son olarak gözleri sevgi fışkırarak gözlerime bakıyor. Son olarak dudakları güle güle diyor. Son olarak adımlarımızın sesleri ayrılık feryadı haykırıyor.  Son olarak sıcaklığında ısınıyorum. Son olarak şirin sesini duyuyorum. Son olarak ‘’Derviş’’ kelimesini ağzından bir daha işitiyorum. Son olarak meçhul olan ‘’hepsine selam söyle’’ nida ve nağmelerinin iniltisini tekrarlayarak gözümden kayboluyor.
Durdum. Onun gidişini seyrettim. Git ey sevgilim ey gençliğimin armağanı, ebediyen gözlerimden kayıp fakat kalbimde mevcut olarak yaşayacaksın. Hiçbir defa samimi olmadan ‘’seni seviyorum’’ cümlesini sarf etmedim ve sevgi zaafından istifadeye kalkışmadım. Onu sana karşı bir silah ve koz diye kullanmadım. Benim hakkımda ne kadar kötü düşünürseniz düşünün ben hep iyimser kalacağım. Çünkü sen benim için çok şeydin. Çünkü seni aldatmak mahzun etmek istememiştim. Ne yazık ki şimdi senin için de benimki gibi kan ağlıyor.
Heyhat! Dediğim gibi şu hayat, şu alçak ve zelil hayat ne sürprizler yaratıyor. Git ey gönlümün kraliçesi git. Şu an teessüm, hicran, keder, şefkat ve bedbahtlığın esiri kölesi olarak göğsüm tıkanıyor gözlerim doluyor. Arkadaşlarımdan utanmasam hıçkırarak masaya bu satırların üstüne kapanacak yazıları gözyaşlarımla ıslatacağım. Ama kimse farkında değil. Herkes kendi işi ile meşgul. Kıvrandığım gönül ızdırabını ve ağırlığın intibalarını ancak ben taşıyorum. Ah! Gökler, dağlar, ufuklar çok darsınız sıkılıyorum kalbim göğsüme sığmıyor. Kâinat üzerime çökmüş omuzlarım kırılıyor. Bu ağırlığı eğleyemiyorum.
Nahide, üzülürsün diye gideceğim günü sana yazmamış ve söylemek istememiş seni oldubitti karşısında bırakmayı faydalı bulmuştum. Hâlbuki uzun müddetli istirahatın dolayısıyla benden önce İstanbul’a gideceğine göre seni yolcu etmeyi şiddetle arzu ediyorum. Çünkü sensiz emin ol Ankara bana zindandır. Beni ona rapteden senden başka hiçbir gönül bağım, göz aşinam yoktur. Tailden sonra bir hafta kalmayı düşünmüştüm. Fakat madem sen burada bulunmayacaksın zincirlerle bağlasalar duramam. Belki sen bunun bir hile ve riya olduğunu kabul edersin hâlbuki böyle bir mecburiyetim yoktur. Zaten bu satırlar sana değil yalnız bu deftere yazılıyor. İhtimal ki okumak nasip olmayacaktır. Seninle İstanbul’a gelmeyi de düşünüyorum. Fakat zararı yine sana olacağı için bu zevkten feragat ediyorum. Zira mademki evlenemeyeceğiz bari daha fazla dedikoduya mahal vermeyelim. İstasyonda seni gözlerimle yolcu etmek kalbimden bir parça daha vermek isterim. Gideceğin gün ve saati bana kesin olarak bildirirsen hüzünlü olsa da gelecek, yoluna meftun iştiyaklarla bakacağım.
……………
25 Temmuz 1950 tarihli mektup ile devam edecek

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder