30 Temmuz 2012 Pazartesi

BİR TEĞMENİN AŞK HİKAYESİ 5 - (26 Temmuz 1950)


Son ayrılışın acı ve tatlı intibalarından kendimi bir türlü kurtaramıyordum. Ona gitmek, onu bir daha görmek, bir daha öpmek bilvesile tedricen unutmaya ve unutturmaya alışmak istiyorum. Kalbim onunla birlikte kalmış gibiydim. Ne yazık ki onun delice iştiyaklarla beklediği devamlı vuslatın müjdesini götüremiyordum. Sözüm ona beni her şeyimle beğendiğini söyleyen ve bekli de seven Habibe’ye telefon etmeye çalışmış muvaffak olamamıştım. Eğer Nahide olmasaydı Habibe beni sevebilecek miydi bilmiyorum. Mutlak bir şey varsa ben onu ihtimal ki sevebilir fakat evlenmezdim. İster o beni beğenmiş ve isterse aşık olmuş olsun ona daima bir abla nazarı ile bakmaya alıştım artık. Onu sevmek veya sevmemek düşünmeye bile değmez. Bununla beraber o kendi kalbinin ilahesidir. Kendisinin hissettiğini yine kendisi bilsin. Şayet Nahide olmasaydı ve Habibe de daha genç ve güzel olsaydı ve münasebetlerimizde yine böyle başlayıp böyle devam etseydi onu sevebilir ve hatta memnuniyetle evlenebilirdim. Şu var ki o da o zaman beni beğenir hakkımda iyi düşünür benimle evlenir miydi bilmem.
Habibe beni hangi gözlerle görürse görsün isterse bana hoş geldin demeyişi bir kıskançlık eseri olsun. İsterse Nahide ile sevgimizi çekemesin. Her şeye rağmen yine Nahide’ye gitmek istiyordum. Bu özleyiş ve istek güvendiğim irademin zafiyetinden değil, onu maksatsız sevdiğimden ileri geliyordu. Kırılan ümitlerin verdiği azabı paylaşmak böylece yokluğumu karmaşık zihin yolları ile ona hissettirmek yegâne hedefimdi. Nihayet gitmeye karar verdim.
Evlerine vardığımda Cavide Akman hemen çıkmış gidiyordu. Suzan da Nahide ile oturuyordu. Yüzündeki gamzeli mana beni gördüğüne hayretlerle sevindiğini gösteriyordu. Her ikisinde de sabahın perişanlığı vardı. Suzan gitti: yalnızdık beyhude saatler geçti… Yumuşak yatağında sadece kalplerimiz birleşerek yatmış, mevzun bacaklarını açmış her yerinden kanarcasına öpüyordum. Ne garip tesadüftür ki Uğur gelmiş belki mukadderatımızı değiştirecek o mesut lahza da garı saadetle ve heyecanla bitmişti. Biraz sonra o, pazara gitti. Fakat ben hala ayrılamıyordum. ‘’Rafael’’ romanının başlangıç sahifesine ‘’benden Nahide’ye sönmeyen sevgilerle’’ ibaresini yazıp kendisine bıraktım. Tatmin olunmayan arzularla radyoyu açıp Nahide’nin hülyalarına dalmak amacı ile karyolasına uzandım. Onu niye bekliyordum bilmiyorum. Bana ne yapmıştı ki şiddetle bağlanmıştım. Tatlı hayallerle uyumuştum. Cavide ile Suzan gelip görmüş yolda karşılaşınca Nahide’ye müjdelemişlerdi. Nahide hiç ummadığı bu durum karşısında beni uyandırırken kadınlığın bütün işve ve tebessümü ile üstüme eğilmiş gülüyordu. Çok neşeli ve mesuttu.
Onun kucak dolu sevgileri arasında kalkıp saçlarını taradım. ‘’uzak bir gelecekte de olsa bana döner misin?’’ dedi. ‘’ümit etmemen senin için iyi olacak zira ümitlerin ümitsizlikle neticelenebilir.’’ demiştim. Neşesi gitmiş, yüzünü, saçlarını yeniden teessür ve göz yaşları kaplamıştı. Holde yemek yedik Uğur’u gönderecek yalnız kalacaktık. Gerçi yalnız kalış gayesizdi. Fakat mel’un şeytan talihsizliği davet etmiş beklenmedik yer ve zamanda annesi çıkıp gelmişti. Daha önce annesi ile vedalaştığımız için çok ayıp oldu. Laf olsun diye biraz konuştuk. Artık her şey bitmiş demekti. İkinci fırsat da böylece elden çıkmış Allah’a ısmarladık demeye mecbur bırakılmıştık.
………………………….
28 Temmuz 1950 tarihli mektup ile devam edecek

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder