21 Temmuz 2012 Cumartesi

BİR TEĞMENİN AŞK HİKAYESİ 2 - (21 Temmuz 1950)

            21 Temmuz 1950 - Ankara
Tebrikinizi 20. Perşembe günü alınca kendimden utandım. Çünkü 29 Haziran 1950 tarihli mektubuma cevap vermemiştiniz. Tebrik de yazmayacağını ve yazmamı da istemeyeceğini hesap ederek sana tebrik yazma zevkinden kendimi mahrum etmiştim. Ne yazık ki uzun fakat çabuk geçen fasılalar içinde birbirimizi tanıyamamışız.
Hem bayramınızı kutlamak hem de helâllik istemek üzere ziyaretinize gelmiş resmiyetle karşılanmıştım. Ne olursa olsun bence senin şahsın mevzu bahistir. Bu da böylece bitti deyip geçmeyecek, muazzez hatıralarını ebediyen kalbimde yaşatacak hayatta seni tekrar mesut olarak görmek isteyeceğim. Belki bunların sence kıymeti olmayacak fakat bir de benden sor.
Kuzum bana mektup yazmak için bilmem ki neden iradenle mücadele ediyorsun. Düşünmüyor musun ki hakiki sevgi başladıktan sonra ömrü içinde yer aldığı kalbimin yaşayacağı zamana kadardır. Evet, ayrılıklar olur, idealler gerçekleşmeyebilir, ümitler kül olup savrulabilir. Aşk nefrete intikal edebilir ama unutmamalı ki nefret aşkın ta kendisidir.
‘’ilk his ve mektup arkadaşlığımız’’ aşktan kuvvet alarak baki kalacak ‘’ hiçbir zaman saf ve temiz hatıralar…’’ ortadan kalkmayacaktır. İtiraf edeyim ki sana ilk cesareti gösterdiğimden çok daha fazla maalesef bugün seni seviyorum. Maalesef diyorum çünkü hem kendimi hem de seni mahzun etmiş bulunuyorum.
Bir genç kız ve erkek, arkadaş oldukları derecede sevgilidirler de. Başlangıçta arzu etmemiştim. Ancak bazı iyi hallerim mevcut idiyse bu, etrafa seni sevdiğimi göstermek ve öyle görünmek istediğimden değil, ne isem o olduğumdan dolayıdır. Hele ablan olacak Habibe’nin üzerinde müspet tesir uyandıramadığımın bilakis nefret yarattığımın pekala farkındayım. Çeşitli vesilelerle bunu ispat etmiş durumdadır.
Evinde hiçbir müşkülata uğramayacağını, hareketlerime kurban olacak fena bir vaziyetin mevcut olmadığını, bunu başından beri hesap ettiğini ve etmeniz lazım geldiğini söylememe hacet var mı? Esasen herkese veya hiçbir kimseye verecek hesabın olmadı da malumdur.
Nahideciğim bütün bunlar bir tarafa fakat benim için üzüldüğünü hasta olup kilo kaybettiğini taktir ediyor ve emin ol ki seninle beraber aynı acıyı duyuyorum. Ne çare ki mukadderata boyun eğmek zorundayız.
Allahın bence meçhul olan sevdiğin iki varlığı tanımadan alması ile hayatta seni güldürmediğini mektubundan yeisle okudum. Eğer bunun samimi olarak Allah’tan geldiğine inanıyorsan fikir yürütmek ne haddimize? Yalnız beri tarafta beni sevdiğinin bütün kabahat ve mesuliyetini bana atfedip aşkın inkisarı ile darbe yediğini ısrarla söylersen diyeceğim kalmaz. Bence münasebetlerimiz aşırı olup terk edilseydin darbe yapılmış sayılabilirdi.
Senin hayatının hakiki sırlarını da muammalı cümlelerinden hala öğrenmiş durumda değilim. Niçin teselli aradığını da tabiatı ile bilmiyorum. Açıklamaktan daima imtina edilen bu meçhulat uğruna bana bağlandığına da müteessir oldum. Demek ki son mektubunla beni son defa görmek istiyorsun. Bu fırsatı sana evvelce vermiş fakat boşuna beklemiş kendi kendimi aldatmıştım. Sen ise enişteni yolcu etmek babanı karşılamak ile meşguldün. Buna mukabil seni aldatmayacak ve nasip olursa mutlaka dediğin saat ve yere geleceğim. Ah!… son mektup son buluşma peki sevgilim senin gibi olsun. Her şey senin emrinle sona ersin.
…………………
23 Temmuz 1950 tarihli mektup ile devam edecek


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder