Kendime göre birçok
olaylara şahit oldum. Cüzi de olsa başımdan küçük çapta fakat bir ömrü
ilgilendiren maceralar geçti ve geçecek. Hiç birisine evlenme vaad ederek işe
girişmedim. Niçinine maddi ve kesin cevap verilemez. Sevdim. Sevildim. Sevenle
ebedileşmek arzusunu taşıdım fakat isteyemedim. Ancak şuna tereddütsüz ikna
oldum ki sevilen hiçbir suretle unutulmaz. Onun gizli hatıraları kuvvetli
olduğu nispette canlı olarak şuur altında ve üstünde yıllarca yaşar.
Evet Nahide, senin beni
sevmene yardım ettim. Çünkü o zaman taparcasına Feyyaz’ı seviyordum. Bütün
benliğimle adeta ona satılmıştım. Üzerinden bir yıl geçti. Sevgi denilen o
muazzam heyyüla gittikçe büyüdü ayrılık hasreti ile sarıldı. Günlük hayatımın
başlıca meşgalesi oldu. Bu iksirden sıyrılmak için kalbimi güçlükle de olsa
başkasına vermeliydim. Zira çocuklarından dolayı onunla evlenemezdim.
Seni ilk gördüğümde
ruhumu okşayamamıştın fakat senin tavsiye ve işaretinle münasip gördüğün birini
sevebilir ve evlenebilirim diye düşünmüştüm. Ne yapalım ki tesadüfler başka
vadilerden gelişmiş sahnede ikimizi sevgili olarak yüz yüze getirmişti. Ben
sana ne kadar yardım etmiş olursam olayım asıl maharet sende idi. Hakikaten
güzel bir taktik kullanarak kendini sevdirmeye muvaffak oldun.
Sonradan anladım ki
sevişmemize bittabi ki evlenmemize ailen ve akrabaların taraftarmış. Toptan
hüsnü kabuller gün geçtikçe sevgi ve sempatimi kazandırdı. Meşhur röntgen
muayenehanesinden sonra tamamen müptela edecek derecede bend oldum. Fakat ne
yazık ki evlenmek meselesi ilk düşünce ve tesirin intibaları ile senin aleyhine
olarak kararlaşmış bulunuyordu. Çünkü seni o vakit tamamen bitaraf gözlerle
müşahede etmiştim. Böyle olunca da sana lazım gelen kıymeti vermek ve
masumiyetine halel getirmemek için ayrılmam hiç değilse çok az gelip gitmem ve
görünmem icab ediyordu. Müptezel bir kız veya kadına yapılacak muameleyi sana
yapamazdım.
Nahide hatırlarsan işi
oluruna bırakmayı uygun bulmuş böylelikle de bana serbesti imkanlarını
bağışlamıştın. Buna rağmen senin ahını çekmemek için nasip ve kısmetine mani
olmamak için seyrek buluşmayı tercih etmiştim. Bir senemiz sönük geçip gitmek
zorunda kaldı. Hatta Mediha’ya mektup yazma küçüklüğünü de gösterdim. Buna
mukabil yine benden vazgeçmedin. Ben ise zaten seni seviyor meylimi
saklayamıyordum. Ama her şeye rağmen seni düşündüm. Hayatını zehir etmek
istemedim. Fakat bütün iyi niyetlerime rağmen benim için çok şeyler
kaybettiğini vicdanım sızlayarak kabul ediyorum.
İlk aşkların
ölmeyeceğini sen bana söylemiştin. İlk sevgi dalgasına gemisini kaptırmayan bir
kızla evlenmek onun ilk sevgilisi olmak idealdir. İdeal olan şeylerin elde
edilmesinin ihtimalinin azlığını tasavvur edersin. Şu asırda ilk sevgisiz kız
bulmak pek kolay olmasa gerek. Sen istediğin şekilde düşünebilirsin.
Nahide, bilmem birçok
meziyetlerinle, şahsiyetin icabı, birçok faziletlerinle bende olmayan sevgiler,
silinmeyen derin izler bıraktığının farkında mısın? Son gün evinize niçin
geldiğimi bilmem düşündün mü? Senin için madem ki netice beklediğin ve umduğun
şekilde bitmemiştir. O halde en munis dakikaların bile ehemmiyeti yoktur. Şu
anda bu satırları buraya kaydederken içinde bulunduğun ruh haletini ve
buhranını dökülen gözyaşlarını görüyorum. Eğer seni sevmeseydim bu hakikatleri
yazmaz beni affetmeni talep etmezdim. Şimdi hiçbir karşılıklı menfaat
beklemiyoruz. Böyle iken hayatına mal olsa bile –ki kanaatimce olmamıştır- yine
beni bağışlamanı istiyorum. Bana artık mektup yazma istersen. Fakat vicdanen
müsterih olmak büyük bir nimettir. Bu alicenaplığı esirgemezsin herhalde.
Annenin son
söylediklerini ölünceye kadar unutamam. O sözler kalbimi bir kurt gibi daima
kemireceklerdir. Başlangıçta gayet şefkatli olan annen ‘’ ne münasebet bizi
niye yolcu edecekmişsin, kendimizi yolcu edecek ayaklarımız yok mudur, artık
istemiyoruz’’ demekle izzet-i nefsimle oynamıştı. Bunların hepsi senin aleyhine
kazanılmış birer puandır. Ancak seni onların vasıtası ile değil onları senin
vasıtanla tanıdım…
Ey hayat, ey insanlık
ne kadar hoyrat ve insafsızsın. Ne kadar yanlış damgaların, ne feci haksız
sahnelerin var. Öyle ya demek ki arzularına tabi olmak kastı ile sevilmiş ve
saygı görmüştüm. Nerede mazimiz? Nerede samimi ve hizmetkâr günlerimiz, nerede
saf lekesiz okul arkadaşlığımız?
Nahide, ne olurdu
imkânlarım olsaydı da sana hizmet edebilseydim. Azıcık yardımım dokunabilseydi.
Yediğin hayatın menfur darbelerinin yıpratıcı etkisini kendi üzerime
alabilseydim. Ah! Ne kadar rahat edecek mesut olacaktım. Bilmelisin ki benden
çok üstün evsafta biri ile evlenip bahtiyar olduğunu gördüğüm zaman en çok
saadet duyan ve senin namına en çok iftihar eden tek insan ben olacağım. Yine
bil ki seni hayatta seven ve muazzez hatıralarınla topraklara gidinceye kadar
takip edip düşüneni ızdıraplarına ağlayacak bir insan var. Buna; evlenmem,
mesut olmam çocuk sahibi olmam katiyen engel teşkil etmeyeceğini seneler sonra
görecek ve anlayacaksın. Hemen şu anda de ki ‘’ NEYE YARAR?’’ … EVET ÖYLE NEYE YARAR?
……………………………..
30 Temmuz 1950 tarihli
mektup ile devam edecek