16 Ağustos 2012 Perşembe

BİR TEĞMENİN AŞK HİKAYESİ 7 - (29 Temmuz 1950)


Kendime göre birçok olaylara şahit oldum. Cüzi de olsa başımdan küçük çapta fakat bir ömrü ilgilendiren maceralar geçti ve geçecek. Hiç birisine evlenme vaad ederek işe girişmedim. Niçinine maddi ve kesin cevap verilemez. Sevdim. Sevildim. Sevenle ebedileşmek arzusunu taşıdım fakat isteyemedim. Ancak şuna tereddütsüz ikna oldum ki sevilen hiçbir suretle unutulmaz. Onun gizli hatıraları kuvvetli olduğu nispette canlı olarak şuur altında ve üstünde yıllarca yaşar.
Evet Nahide, senin beni sevmene yardım ettim. Çünkü o zaman taparcasına Feyyaz’ı seviyordum. Bütün benliğimle adeta ona satılmıştım. Üzerinden bir yıl geçti. Sevgi denilen o muazzam heyyüla gittikçe büyüdü ayrılık hasreti ile sarıldı. Günlük hayatımın başlıca meşgalesi oldu. Bu iksirden sıyrılmak için kalbimi güçlükle de olsa başkasına vermeliydim. Zira çocuklarından dolayı onunla evlenemezdim.
Seni ilk gördüğümde ruhumu okşayamamıştın fakat senin tavsiye ve işaretinle münasip gördüğün birini sevebilir ve evlenebilirim diye düşünmüştüm. Ne yapalım ki tesadüfler başka vadilerden gelişmiş sahnede ikimizi sevgili olarak yüz yüze getirmişti. Ben sana ne kadar yardım etmiş olursam olayım asıl maharet sende idi. Hakikaten güzel bir taktik kullanarak kendini sevdirmeye muvaffak oldun.
Sonradan anladım ki sevişmemize bittabi ki evlenmemize ailen ve akrabaların taraftarmış. Toptan hüsnü kabuller gün geçtikçe sevgi ve sempatimi kazandırdı. Meşhur röntgen muayenehanesinden sonra tamamen müptela edecek derecede bend oldum. Fakat ne yazık ki evlenmek meselesi ilk düşünce ve tesirin intibaları ile senin aleyhine olarak kararlaşmış bulunuyordu. Çünkü seni o vakit tamamen bitaraf gözlerle müşahede etmiştim. Böyle olunca da sana lazım gelen kıymeti vermek ve masumiyetine halel getirmemek için ayrılmam hiç değilse çok az gelip gitmem ve görünmem icab ediyordu. Müptezel bir kız veya kadına yapılacak muameleyi sana yapamazdım.
Nahide hatırlarsan işi oluruna bırakmayı uygun bulmuş böylelikle de bana serbesti imkanlarını bağışlamıştın. Buna rağmen senin ahını çekmemek için nasip ve kısmetine mani olmamak için seyrek buluşmayı tercih etmiştim. Bir senemiz sönük geçip gitmek zorunda kaldı. Hatta Mediha’ya mektup yazma küçüklüğünü de gösterdim. Buna mukabil yine benden vazgeçmedin. Ben ise zaten seni seviyor meylimi saklayamıyordum. Ama her şeye rağmen seni düşündüm. Hayatını zehir etmek istemedim. Fakat bütün iyi niyetlerime rağmen benim için çok şeyler kaybettiğini vicdanım sızlayarak kabul ediyorum.
İlk aşkların ölmeyeceğini sen bana söylemiştin. İlk sevgi dalgasına gemisini kaptırmayan bir kızla evlenmek onun ilk sevgilisi olmak idealdir. İdeal olan şeylerin elde edilmesinin ihtimalinin azlığını tasavvur edersin. Şu asırda ilk sevgisiz kız bulmak pek kolay olmasa gerek. Sen istediğin şekilde düşünebilirsin.
Nahide, bilmem birçok meziyetlerinle, şahsiyetin icabı, birçok faziletlerinle bende olmayan sevgiler, silinmeyen derin izler bıraktığının farkında mısın? Son gün evinize niçin geldiğimi bilmem düşündün mü? Senin için madem ki netice beklediğin ve umduğun şekilde bitmemiştir. O halde en munis dakikaların bile ehemmiyeti yoktur. Şu anda bu satırları buraya kaydederken içinde bulunduğun ruh haletini ve buhranını dökülen gözyaşlarını görüyorum. Eğer seni sevmeseydim bu hakikatleri yazmaz beni affetmeni talep etmezdim. Şimdi hiçbir karşılıklı menfaat beklemiyoruz. Böyle iken hayatına mal olsa bile –ki kanaatimce olmamıştır- yine beni bağışlamanı istiyorum. Bana artık mektup yazma istersen. Fakat vicdanen müsterih olmak büyük bir nimettir. Bu alicenaplığı esirgemezsin herhalde.
Annenin son söylediklerini ölünceye kadar unutamam. O sözler kalbimi bir kurt gibi daima kemireceklerdir. Başlangıçta gayet şefkatli olan annen ‘’ ne münasebet bizi niye yolcu edecekmişsin, kendimizi yolcu edecek ayaklarımız yok mudur, artık istemiyoruz’’ demekle izzet-i nefsimle oynamıştı. Bunların hepsi senin aleyhine kazanılmış birer puandır. Ancak seni onların vasıtası ile değil onları senin vasıtanla tanıdım…
Ey hayat, ey insanlık ne kadar hoyrat ve insafsızsın. Ne kadar yanlış damgaların, ne feci haksız sahnelerin var. Öyle ya demek ki arzularına tabi olmak kastı ile sevilmiş ve saygı görmüştüm. Nerede mazimiz? Nerede samimi ve hizmetkâr günlerimiz, nerede saf lekesiz okul arkadaşlığımız?
Nahide, ne olurdu imkânlarım olsaydı da sana hizmet edebilseydim. Azıcık yardımım dokunabilseydi. Yediğin hayatın menfur darbelerinin yıpratıcı etkisini kendi üzerime alabilseydim. Ah! Ne kadar rahat edecek mesut olacaktım. Bilmelisin ki benden çok üstün evsafta biri ile evlenip bahtiyar olduğunu gördüğüm zaman en çok saadet duyan ve senin namına en çok iftihar eden tek insan ben olacağım. Yine bil ki seni hayatta seven ve muazzez hatıralarınla topraklara gidinceye kadar takip edip düşüneni ızdıraplarına ağlayacak bir insan var. Buna; evlenmem, mesut olmam çocuk sahibi olmam katiyen engel teşkil etmeyeceğini seneler sonra görecek ve anlayacaksın. Hemen şu anda de ki ‘’ NEYE YARAR?’’ …  EVET ÖYLE NEYE YARAR?
……………………………..
30 Temmuz 1950 tarihli mektup ile devam edecek

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder