29 Nisan 2015 Çarşamba

BİR UMUTTUR YAŞAMAK



Geçsin diye yolunu gözlediğim zaman şimdilerde çok canımı acıtmaya başladı. Ben hiç böyle hayal etmemiştim büyüdükçe her şey daha güzel olacaktı benim düşlediğim gelecekte. Oysa şimdi zaman geçtikçe düşlediklerimden uzaklaştığım yetmezmiş gibi bir de sevdiğim kim varsa hepsinden uzaklaşmaya başladım. Aralıksız çalan hüzünlü bir melodi var kulağımda. Zamansız ilerliyor zaman içinde her şey. Gülmem gereken zamanda kan çanağı gözlerim, koşmam gereken yolda oturmuş yolu izliyorum. Kendime verip de tutamadığım sözler var zihnimde, ellerini bıraktığım insanlar ellerimi bırakanlar var geride. Anlatılması çok güç bir kördüğüm var içimde çözmeye çalıştıkça iyice mahvediyorum sanki.
Böyle zamanlarda insan her şeyini anlatabileceği bir sevdiğini arıyor yanında; normalde olduğundan daha çok arıyor. Çünkü sevdikleri ile birlikte iken her şeyi başarabileceğine halledeceğine inanıyor. Ve gerçekten de öyle oluyor.
Kazanmak için bir şeyleri çıkıyorsunuz yola, attığınız her adım sizi kazanmak istediğinize yaklaştırırken geride bıraktıklarınızın değeri çok sonra anlaşılıyor. Yazık ki anladığınızda çok uzaklaşmış oluyorsunuz. Bu öyle sabah işe giderken evde bir şey unuttuğunuzu kapıda fark edip yukarı çıkıp alıp geri gitmeye de benzemiyor. Çıktınız mı bir kere yola geriye bir adım olsun gidemiyorsunuz. İlerledikçe kazandıklarınızla geride bırakıp kaybettikleriniz arasındaki dengeyi de yürürken fark edemiyorsunuz. Ta ki bir an soluklanmak için durana kadar. O anda fark ettiğiniz ise geç kaldığınız oluyor; mutlu olmaya geç kalmak çocukluğunuza geç kalmak burukluğunu bir ömür yüreğinizde taşıyacağınız ne varsa hepsine geç kaldığınızı o an fark edersiniz. En kötüsü de elinizden bir şey gelmeyişidir.
Bazen diyorum ki her şey böyle kötü giderken gidebileceğimiz bir yer olsa. Fırtınaya yakalanmış teknenin sığındığı güvenli bir liman gibi bir yer. Gidip oraya kötü olan ne varsa hüzünlü olan acı veren ne varsa hepsini bir çırpıda kussak ve bir umutla çıksak tekrar dışarı. İnsan umut arıyor işte her şeyden önce bir umut. Her şey güzel olacak dedirtecek bir umut. Bir ağaca baktığında yeşil demeden önce onun kahverengi dallarını da görüp söyleyecek gerçekçi bir umut.
Her ne kadar umut peşinde olsam da engelleyemediğim acı bir kahve tadı var şimdilerde hayatımda. Kabullensem mi bu uzaklıkları, geç kalmışlıkları, mutsuzlukları bilmiyorum. Bir garip boşluk işte sorular var soran yok, gülüşler var yüzler yok. Çık içinden çıkabilirsen. Kördüğüm diyorum ya hem ne kördüğüm… Kim bilir belki mutsuzluğu kabul etmektir işin sırrı. Mutlu muyum değil miyim diye düşünmeden öylece kabul etmek belki de iyi gelecek olan. Belki kabullenip yaşayanlar mutlu oluyordur kim bilir. Ama ben kabullenemiyorum. Yine de ne olursa olsun bırakmamalı insan mutluluğun peşini diyorum. Kabullenmek bir ihtimal ise de ölüme ramak kalana kadar itmek lazım bu ihtimali diyorum. Belki hakikaten elden gelen bir şey yok ama bunu düşünmek dahi istemiyorum.
Çalıştığınız iş, yaşadığınız yer, çevrenizdeki insanlar ne varsa işte sizi mutsuz eden terk etmeye korkmamalı insan. Çünkü terk edemediklerimiz yüzünden terk eder bizi mutluluğumuz. Onu geriye çağırmaya korkmamalı insan. Her ne kadar zaman geçtikçe kötüye gitse de her şey yine de umudu kaybetmeden sarılmalı hayata. Biliyorum çok zor bu söylediğim hele benim gibi yanınızda bir sevdiğiniz bir sırdaşınız çocukluğunu hatırladığınız biri yoksa hakikaten çok zor. Ama mesele de yılmamak tutunmak işte hayata. Boşluğun içinde sağa sola çarparak yaşamak yerine ayaklarını yere sağlam basabilmek mesele. Ne kadar acı verse de geçen zaman, inadına güzelleştirmeye çalışmak işte.
Velhasıl-ı kelam her gecenin bir sabahı vardır. Hayatta yaşanması gereken ne varsa yaşayacak ama olmak istediğiniz yerlerde olma çabasından da vazgeçmeyeceksiniz. Ömür denilen şey böyle işte uzaktan bakıp da beğenmediklerimizi pas geçmek gibi bir şansımız yok. Ne yaşayacaksak hepsini zerresine kadar yaşayacağız ve umudumuzu asla kaybetmeyeceğiz…
                                                                                                 İsa GÜNERUZ