Geçsin diye yolunu
gözlediğim zaman şimdilerde çok canımı acıtmaya başladı. Ben hiç böyle hayal
etmemiştim büyüdükçe her şey daha güzel olacaktı benim düşlediğim gelecekte. Oysa
şimdi zaman geçtikçe düşlediklerimden uzaklaştığım yetmezmiş gibi bir de sevdiğim
kim varsa hepsinden uzaklaşmaya başladım. Aralıksız çalan hüzünlü bir melodi
var kulağımda. Zamansız ilerliyor zaman içinde her şey. Gülmem gereken zamanda
kan çanağı gözlerim, koşmam gereken yolda oturmuş yolu izliyorum. Kendime verip
de tutamadığım sözler var zihnimde, ellerini bıraktığım insanlar ellerimi
bırakanlar var geride. Anlatılması çok güç bir kördüğüm var içimde çözmeye
çalıştıkça iyice mahvediyorum sanki.
Böyle zamanlarda
insan her şeyini anlatabileceği bir sevdiğini arıyor yanında; normalde
olduğundan daha çok arıyor. Çünkü sevdikleri ile birlikte iken her şeyi
başarabileceğine halledeceğine inanıyor. Ve gerçekten de öyle oluyor.
Kazanmak için bir
şeyleri çıkıyorsunuz yola, attığınız her adım sizi kazanmak istediğinize yaklaştırırken
geride bıraktıklarınızın değeri çok sonra anlaşılıyor. Yazık ki anladığınızda
çok uzaklaşmış oluyorsunuz. Bu öyle sabah işe giderken evde bir şey
unuttuğunuzu kapıda fark edip yukarı çıkıp alıp geri gitmeye de benzemiyor. Çıktınız
mı bir kere yola geriye bir adım olsun gidemiyorsunuz. İlerledikçe kazandıklarınızla
geride bırakıp kaybettikleriniz arasındaki dengeyi de yürürken fark
edemiyorsunuz. Ta ki bir an soluklanmak için durana kadar. O anda fark
ettiğiniz ise geç kaldığınız oluyor; mutlu olmaya geç kalmak çocukluğunuza geç
kalmak burukluğunu bir ömür yüreğinizde taşıyacağınız ne varsa hepsine geç
kaldığınızı o an fark edersiniz. En kötüsü de elinizden bir şey gelmeyişidir.
Bazen diyorum ki her
şey böyle kötü giderken gidebileceğimiz bir yer olsa. Fırtınaya yakalanmış teknenin
sığındığı güvenli bir liman gibi bir yer. Gidip oraya kötü olan ne varsa
hüzünlü olan acı veren ne varsa hepsini bir çırpıda kussak ve bir umutla çıksak
tekrar dışarı. İnsan umut arıyor işte her şeyden önce bir umut. Her şey güzel
olacak dedirtecek bir umut. Bir ağaca baktığında yeşil demeden önce onun
kahverengi dallarını da görüp söyleyecek gerçekçi bir umut.
Her ne kadar umut
peşinde olsam da engelleyemediğim acı bir kahve tadı var şimdilerde hayatımda. Kabullensem
mi bu uzaklıkları, geç kalmışlıkları, mutsuzlukları bilmiyorum. Bir garip
boşluk işte sorular var soran yok, gülüşler var yüzler yok. Çık içinden
çıkabilirsen. Kördüğüm diyorum ya hem ne kördüğüm… Kim bilir belki mutsuzluğu
kabul etmektir işin sırrı. Mutlu muyum değil miyim diye düşünmeden öylece kabul
etmek belki de iyi gelecek olan. Belki kabullenip yaşayanlar mutlu oluyordur
kim bilir. Ama ben kabullenemiyorum. Yine de ne olursa olsun bırakmamalı insan
mutluluğun peşini diyorum. Kabullenmek bir ihtimal ise de ölüme ramak kalana
kadar itmek lazım bu ihtimali diyorum. Belki hakikaten elden gelen bir şey yok
ama bunu düşünmek dahi istemiyorum.
Çalıştığınız iş,
yaşadığınız yer, çevrenizdeki insanlar ne varsa işte sizi mutsuz eden terk
etmeye korkmamalı insan. Çünkü terk edemediklerimiz yüzünden terk eder bizi
mutluluğumuz. Onu geriye çağırmaya korkmamalı insan. Her ne kadar zaman
geçtikçe kötüye gitse de her şey yine de umudu kaybetmeden sarılmalı hayata. Biliyorum
çok zor bu söylediğim hele benim gibi yanınızda bir sevdiğiniz bir sırdaşınız
çocukluğunu hatırladığınız biri yoksa hakikaten çok zor. Ama mesele de yılmamak
tutunmak işte hayata. Boşluğun içinde sağa sola çarparak yaşamak yerine
ayaklarını yere sağlam basabilmek mesele. Ne kadar acı verse de geçen zaman,
inadına güzelleştirmeye çalışmak işte.
Velhasıl-ı kelam her
gecenin bir sabahı vardır. Hayatta yaşanması gereken ne varsa yaşayacak ama
olmak istediğiniz yerlerde olma çabasından da vazgeçmeyeceksiniz. Ömür denilen şey
böyle işte uzaktan bakıp da beğenmediklerimizi pas geçmek gibi bir şansımız
yok. Ne yaşayacaksak hepsini zerresine kadar yaşayacağız ve umudumuzu asla
kaybetmeyeceğiz…
İsa GÜNERUZ