12 Mayıs 2013 Pazar

BİR TEĞMENİN AŞK HİKAYESİ 9 - (31 Temmuz 1950)



Nahide’den mektup aldım. Tabii terane ve seyrini takip eden satırlardan sonra hayatında büyük uçurumlar yaratan çok acı bir hakikatle karşılaştım. O çocukken meçhulüm olan sebeplerle anne ve babasını kaybetmiş. Beni ilk gördüğü günden beri her şeyi ile bana taparcasına bağlanmış beni de kendisine sevdirmiş bulunuyor. Beynimden vurulmuşa döndüm. İmtihana girdim. Ve ne soruldu ne cevap verdim bilmiyorum. Büyük ve içinden çıkılmaz bir sürpriz ile başbaşaydım. Ne düşünebiliyor ne karar verebiliyordum. Bana açtığın aile sırrını ancak ve yalnız Rıdvan’a açmak mecburiyetinde idim. Zira bu hadisenin halli üzerine onun da fikrini istiyordu. Başkasına hiçbir suretle açmayacağıma yemin ediyorum. Ancak onunla evlenmek icap ettiği zaman gerçeği resmen ispat etmek elbette ki lüzumlu olacaktır. Onu kurtarmayı düşünüyorum. Fakat ne olurdu benim de şu anda kimsem olmasaydı. Niçin aldın? Niçin yaptın? Bunu mu aldın soruları ile karşılaşmasaydım. Tamamen yalnız ve müstakil olsaydım. Hiç kimseyi tanıyıp bilmeseydim. Bütün varımı ve istikbalimi uğruna feda etmekten çekinmeyecektim. Evlenmek, hayatın ta kendisi olan evlenmek denilen nesneyi bugüne kadar düşünmemiştim. Nahide’yi almaya kalkışırsam birçok düşünce ve ideallerimi baltalamış olacağım. Gençliğim, hayatım birçok şartlara bağlanacaktır.

Bunlar bir tarafa bıraksak bile annesi ve babası niçin nerede nasıl ölmüşler? Kimdirler? Neci idiler? Öldükleri vakit neleri vardı? Hangi şartlar altında yaşıyorlardı? Başka çocukları var mıydı, malları ne oldu? Nahide kimin üzerine ne suretle kayıtlıdır? Babası memur idi ise makamı, subay idi ise rütbesi neydi? …
Bunları bilmek verilecek karara esas teşkil edecektir. Onun bana sadık kalacağına bana intibak edeceğine her şeyime katlanacağına zevkinden fedakârlık yaparak çalışıp ilerlememe yardım edeceğine vazifelerimde güçlük çıkarmayacağına emin olarak bütün maddi ve manevi menfaatlerimden vazgeçmeyi göze alabilirim. Eğer muğlâk ve muammalı vaziyetini daha önce bilseydim ahdım olsun ki ona daha başka türlü muamele edecek ve belki ilk tanışmadan sonra bir daha ona gitmeyecektim. Heyhat ki olan olmuş ve bu seviyeye gelmiştir. Çıkacak yol, ya muazzam fedakârlık isteyen evlenme vaadi için evet! … veya vicdan azabı celbeden menfi cevap olarak hayır! ... demek olacaktır. Bugün için her ikisi de korkunç ve müthiş.

2 Ağustos 1950 tarihli mektup ile devam edecek…